4 Mart 2009 Çarşamba

M. Mehdi SUNGUR

Emekli Tuğgeneral olan Mehdi Sungur, ISAV Yönetim Kurulu Üyesi, Al Baraka Mütevelli Heyeti Üyesi ve Bereket Vakfı Başkanı’dır.

TÜRKİYE'NİN BİRLİK HAREKETİNE İHTİYACI VARDIR
Türkler 11. yüzyıl 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinde Selçuklu İmparatoru Alpaslan'ın komutasındaki 50.000 kişilik kuvvetiyle 200.000 kişilik Bizans ordularını hilal taktiği ile 24 saat içinde mağlup etmiş ve Romen Diyojen'i esir almış, ayaklarına kapanan Romen Diyojen'i Alpaslan kaldırarak ona imparator muamelesi yapmış, özel çadır kurdurmuş ve daha sonra da serbest bırakmıştır.
Anadolu'ya ayak basan Türkler peyderpey ülkeyi istila ederek Anadolu coğrafyası, 14. yy da Osmanlı hanedanı yönetimine geçmiştir. 15. yy dan itibaren de İslam dünyasının hamisi ve müdafii olarak ülkede İla-ı Kelimatullah sancağını dalgalandırmaya başlamıştır.
Osmanlı hanedanının 17. yy a kadar devam eden başarıları, üç kıtada 22 milyon km²'lik bir coğrafyaya hakim olmuş, cihan devleti düzeyine ulaşmış ve asırlarca ırk, din ve dilleri aynı olan milletleri huzur ve güven, birlik ve beraberlik, adalet ve eşitlik, hak ve hukuk sevgi ve saygı içinde yaşama imkanlarını sağlamıştır.
Osmanlı devleti 1683 İkinci Viyana bozgununa kadar üstün geldikleri batı alemi karşısında ilk yenilgi acısını tatmış ve sarsılmaya başlamıştır. Bunun sonucu 19. yy da mevcut düzene karşı olan güveni azalmış batının üstün yanlarını taklit etme ihtiyacı doğmuş önce siyasi, idari ve ticari yapısında sonrada eğitim ve öğretim sistemini belli oranlarda batı modeline uydurmuş ve bununla da yeniden güç kazanacaklarına inanmaya başlamıştır. Yaklaşık olarak 150 yıldan beri devam edegelen bu hareketlerin sonucunda her alanda kültür ikileşmesinin yaşandığı bir ülke haline gelmiştir.
Bunun sonucunda da ülke eğitim sistemleriyle, siyasi kadrolarıyla, aydını ve sanatçısı iş dünyası ve medyası ile ikiye bölünmüş toplum halinde yaşamını sürdürmeye başlamıştır. Özet olarak belirlemek gerekirse; ülkede biri, kimliğini, inancından, tarihinden kendi kültür değerlerinden aldığı özelliklerle belirleyen, diğeri de bunların yerine batının kültür değerlerini koyarak bir başka kimliği benimsemeye çalışan iki kesim yaşamaya başlamıştır.

Bu iki kesimi kesin hatlarla belirlemek mümkün değilse de, bu ikili görünüm bir gerçek olup, kendi işlerinde bir takım varyasyonlar sergilemektedir. Her iki kesim mensupları birbirini nitelemek için, bazen gizli bazen açık, gerici ilerici, çağdaş yobaz, laik dinci, milliyetçi, kozmopolit, hatta son zamanlarda cumhuriyetçi demokrat gibi bir terminoloji kullanarak yanlış bir ideoloji ve ayrılmışlığın görüntülerini sergilemektedir.
Eğer bir ülkede böyle tezatlar varsa orada büyük bir yanlış hüküm sürüyor ve büyük bir yanlış yaşanıyor demektir. Böyle bir yanlışla da, asrın beklenen teknolojik hedefine ve beklenen başarıya ulaşmak mümkün değildir.
O nedenle ülkeyi bu ikilikten kurtarmak için ülkenin, jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik imkan ve kabiliyetlerini (potansiyellerini) en ideal düzeyde değerlendirerek ilim ve irfanın nurlu ufuklarında yetmiş milyonun (iktidar ve muhalefeti ile) top yekun birlik ve beraberlik hareketine ihtiyacı vardır. Ülkenin büyük çoğunluğu da böyle bir birliği istemekte ve o hedefe yönelmiş bulunmaktadır. Dileğimiz “Birlik ve beraberlikte kuvvet doğar” kuralına göre, yüce milletimizin en kısa bir süre içinde beklenen bu hedef ve refah seviyesine ulaşmasıdır.