7 Mart 2009 Cumartesi

Mehmet Şevket EYGİ

1933 yılında Zonguldak’ta doğdu. Galatasaray Lisesi’nde öğrenim gördükten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinden mezun olan Eygi, bugüne dek çeşitli yayın organları aracılığıyla binlerce makaleye imza atmıştır. Halen Milli Gazete’de köşe yazarlığı yapmaktadır.

TÜRK DÜNYASINA BAKIŞI

Balkanlardan Doğu Sibirya'nın buzlu derinliklerine kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada Türkler yaşıyor, Türkçenin çeşitli lehçe ve kolları konuşuluyor. Tarihte Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük devletler kurmuş, büyük ve parlak medeniyetler geliştirmiş olan Türk dünyası zamanımızda ne yazık ki, çeşitli zaaflar ve gerilikler sergilemektedir. Bu zaaf ve geriliklerin belli başlılarını sıralayalım:


BAĞIMSIZLIK VE SİYASET KONUSUNDA
Sovyetler Birliğinin yıkılmasından ve Rus neo-emperyalizminin çökmesinden sonra hayli Türk devleti kurulmuştur ama bağımsızlık sadece bir ülkeye ve sınırlara sahip olmak, kendi parası, kendi milli teşkilatı bulunmak gibi unsurlarla tamamlanmış olmaz. Bugün dünyada nice sözde bağımsız devlet ve ülke vardır ki, ya bir gizli sömürge, yahut da bir auto-colonie'dir. 19. ve 20. asırlarda Türk dünyası çeşitli tarihi arıza ve kazalara uğramış; siyaset, devlet ve kültür devamlılığında kopukluklar olmuştur. Bu arızalar giderilmedikçe, bu kazalar tamir edilmedikçe ve tarihi devamlılık çizgi ve mecrasına dönülmedikçe; güçlenmek, tam manasıyla hür ve bağımsız olmak mümkün değildir.
Doğu Türkleri tarihin eski çağlarında Çinlilerin tesir ve nüfuzu altına girerek bozulmuş, yakın tarihlerde Rusların baskı ve boyunduruğuna esir olmuştur. Batı Türkleri ise son asırda, içlerindeki iki kimlikli, dıştan Müslüman ve Türk görünen, asıl kimlikleri ise Yahudiliğin bir mezhebi ve kolu olan Sabetaycıların tesir, nüfuz ve hakimiyeti altına düşmüştür.
Şu anda, eskiden Sovyet kolonisi olan Orta Asya Türk devletlerinde büyük ve ağır bir Yahudi tesir ve baskısı hüküm sürmektedir. Bu Yahudilerin bir kısmı belli ve açık Yahudidir, bir kısmı ise crypto-Yahudidir.
DİN KONUSUNDA
Türkler, İslam dini ile şereflendikten sonra büyük ve güçlü devletler kurmuşlar, tarihte büyük roller oynamışlardır. İslam Türklere sadece şeref kazandırmamış, güç ve üstünlük de kazandırmıştır. Türkler asırlar boyunca İslam'ın bayraktarı olmuşlar, dünyanın üç kıtasında i'la-yı kelimetullah uğrunda gayret sarfetmişler, hizmet ve fütuhatta bulunmuşlardır.
Türklerin düşmanları, onları güçsüz ve zelil hale getirmek için İslam'a olan bağlılıklarını gevşetmeye çalışmışlar, son yüz yıl içinde bu tahrip faaliyetinde hayli başarılı olmuşlardır. Bir kavim, kendisine şeref, izzet, üstünlük, güç veren bir dine ve medeniyete arka çevirirse akıbeti zillet, esaret, zaaf olur. Bunu anlamak için büyük tarihçi, büyük mütefekkir, büyük filozof olmak gerekmez.
İSLAM'A KARŞI MENFİ MİLLİYETÇİLİK VE TÜRKÇÜLÜK
19. asrın ikinci yarısında ve 20. asırda, takma ad kullanan bir takım Yahudiler ve gayri Türkler, Türk kavminin okumuşları ve münevverleri arasında menfi kavmiyetçilik, menfi milliyetçilik, menfi Türkçülük cereyanını çıkartılar. Bu sahte Türkçülerin ve milliyetçilerin en meşhuru Tekin Alp takma adıyla ateşli Türkçülük ve milliyetçilik kitapları yazan Yahudi Moiz Kohen'dir. Moiz Kohen'in Türkçülüğü ve milliyetçiliği nasıl bir Türkçülük ve milliyetçilikti? Bu adam, kitaplarından birine “ KAHR OLSUN ŞERİAT!” başlıklı kocaman bir bölüm koymuştur. Fazla açıklamaya lüzum yok sanırım.
Menfi kavmiyetçiliği destekleyen ikinci grup ise, Osmanlı Devletini parçalamak isteyen Hristiyan misyonerleriydi. Onlar, bir cihan devleti, bir “Milletler Birliği” olan Osmanlıyı parçalamak için önce Hristiyan unsurlara milliyetçilik ve bağımsızlık aşısı yapmış daha sonra Türklere, Araplara, Arnavutlara milliyetçilik ve bağımsızlık fikirlerini şırınga etmişti. Türkleri kendi aralarında, Müslümanları daha geniş bir planda kendi aralarında bir ve beraber tutan İslam'dı, onlara güç ve üstünlük veren yine İslam'dı. Türkler, Araplar İslam'dan uzaklaşırlarsa elbette bağımsızlıklarını, devletlerini, hürriyetlerini, haysiyetlerini, üstünlük ve izzetlerini yitireceklerdi. Nitekim de öyle oldu.
Bu aralar şu hususu da açıklamamız gerekir ki, iki türlü Türkçülük ve milliyetçilik vardır: Biri yukarıda zikrettiğimiz, İslam'a karşı olanı, diğeri ise İslam'a bağlı ve saygılı olanı. Bir kavme, bir ırka mensup olan bir kimsenin o kavmin, o ırkın iyiliğini, yücelmesini, şerefli ve haysiyetli bir hayat sürmesini, iyilik ve hayırlı işler konusunda diğer kavimlerle yarışmasını elbette ister. Lakin milliyetçilik ve Türkçülük, bir din haline getirilir, İslam'a sırt çevirilirse, İslam'a düşmanlık edilirse iş değişir. O tür milliyetçilik ve Türkçülük menfidir, zararlıdır.
Milliyetçilik ideoloji ve cereyanı, 19. asırda, Fransız ihtilalinden sonra çıkmıştır. Bir ideoloji hiçbir zaman din olamaz, in yerine geçemez, dinin yerini tutamaz. Türkleri sevmek, Türklerle ilgilenmek, Türklere hizmet etmek, Türklerin güçlenmesi, vasıflanması, üstün olması için çalışmaya evet; milliyetçiliği ve Türkçülüğü din yerine koymaya, Türkleri İslam'dan soğutmak ve uzaklaştırmaya hayır.
Sovyet kolonyalizmi sırasında Orta Asya Türkleri Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler diye birkaç parçaya ayrılmış, her birine sözde özerk cumhuriyetler biçilmiş, her birine ayrı bir alfabe yapılmış, her birinin dili ötekinden ayrı tutulmuştur. Sovyet İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu suni devletler bağımsız olmuşlardır. Halbuki bütün Orta Asya Türklerinin federatif bir yapı şeklinde bile olsa tek bir devlet teşkil etmeleri gerekmez miydi?
LİSAN VE İLETİŞİM MESLESİ
Çeşitli Türk ülkeleri ve boyları hep Türkçe konuşuyorlar ama bu Türkçelerle aralarında anlaşamıyorlar. Bir Türkiye Türkü, Özbekistan'da yayınlanan bir gazeteyi, dergiyi veya kitabı okuyamıyor, anlayamıyor. Bir Kazak ile Bir Anadolu Türkü, ikisi de Türk olmalarına ve Türkçe konuşmalarına rağmen birbirleriyle yarenlik edemiyor, dediklerini anlayamıyor, meramlarını ifade edemiyor. 19. asrın sonlarında ve 20. asrın başlarında Türkler arsında müşterek bir dil ve edebiyat birliği kurulması yönünden hayırlı çalışmalar yapılmıştı. Benim şahsi kütüphanemde bundan yüz küsur yıl önce Tataristan'da basılmış kitaplar var. Musa Carullah'ın, Rızaeddin bin Fahreddin'in ve başkalarının eserleri. İslam Kur'an yazısıyla basılmış bu kitaplardaki Türkçe'yi (yüzde yüz olmasa bile) kolaylıkla okuyup anlayabiliyorum. Lakin, yeni Tatarca'yı okumam ve anlamam mümkün değil.
Edebi-yazılı Türkçe sadece Rus-Sovyet mahkumu Türk illerinde değil, Anadolu'da da kasıtlı olarak bozulmuş ve dejenere edilmiştir. Bir kavmin en büyük değeri edebi-yazılı lisanıdır. Onu yitirirse kültürünü, medeniyetini, bağımsızlığını da yitirir.
Bütün Türkleri yüceltmenin, hürleştirmenin, güçlendirmenin yolu:
*Bütün Türk dünyasında kullanılacak müşterek bir Türkçe olması
*Kopukluğa sebep olan, alfabe konusundaki tarihi arıza ve kazaların tamirine bağlıdır.
Yahudiler, konuşulmayan ölü bir dil olan İbraniceyi canlandırdılar. İsrail'in resmi milli dili haline getirdiler de Türkler niçin bütün Türklük aleminde konuşulan ortak ve müşterek bir Türkçe meydana getirmesinler? Bu iş pekala yapılabilir. Yeter ki, niyet olsun, irade olsun, azim olsun, teşebbüs olsun.
TÜRKLERİN YAZISI MESELESİ

Türkler tarih boyunca ondan fazla yazı çeşidi kullanmışlardır. Alimler ve araştırmacılar bu konuda kitaplar, ilmi makaleler kaleme almıştır. Türklerin kullandıkları yazılar içinde en uzun süre ve en yaygın şekilde kullanılan yazı İslam-Kur'an yazısıdır. İslam dinine, kültür ve medeniyete soğuk bakanlar bu yazıya Arap yazısı diyorlar. Hayır Arap yazısı değil İslam-Kur'an yazısıdır. Bu yazıyı en fazla geliştiren ve güzelleştiren de Türklerdir. İslam yazısına karşı olanlar, nedense Rusların kril yazısına, yahut Frenk dünyasının Latin yazısına muhalefet etmiyor. Moiz Kohen Tekin Alp asabiyeti ve hassasiyeti!
Şu anda ister kril alfabesiyle, ister Latin alfabesiyle okuyup yazsınlar, bütün Türklerin İslam-Kur'an yazısıyla Türkçe okuma ve yazmayı öğrenmeleri şarttır. Bir kavim bin yıldan fazla bir yazıyı kullanmış ve bu yazı ile milyonlarca kitap yazılmış veya basılmış, sayısız dergiler ve gazeteler yayınlanmış, hadsiz, hesapsız tarihi ve kültürel belge bu yazıyla kayda geçirilmiş. Sonra, bir kopukluk oluyor ve bu yazı değiştiriliyor, yasaklanıyor. Böyle bir kavim düşünce, kültür, medeniyet, beyin, eğitim bakımından iflah olur mu?
1970'li yıllarda Türkiye'de devlet üç ciltlik bir edebiyat kitabı basmıştı. Buradaki edebi metinler üç alfabe ile yazılmıştı: İslam yazısı, Latin yazısı, Kril yazısı. (Şimdi iyi hatırlamıyorum, ya Milli Eğitim Bakanlığı yahut Kültür Bakanlığı yayınlamıştı). Sonra bir takım “derin” güçler devreye girdiler ve kitabı piyasadan toplattılar.
İnsanlığın, bundan binlerce yıl önce kullanılmış olan ve şimdi konuşulup yazılmayan eski Mısırcayı bile incelediği, bu ölü dilin lügat ve gramer kitaplarını hazırlayıp bastırdığı bir ilim, iletişim, bilgi çağında Türklerin bin yıldan fazla kullanmış oldukları ve kültürel hafızasının yüzde doksanının bu vasıta ile kayıt altına alınmış bulunduğu bir yazıyı yasaklamak akla, milli menfaatlere, müsbet milliyetçiliğe ve Türkçülüğe elbette uygun olmaz.
Bütün Türk dünyasında en kısa zamanda milyonlarca okur yazara bu yazı öğretilmelidir.

TÜRK DÜNYASINDA DOLAŞIM

Türkiye'den öteki Türk ülke ve devletlerine gidebilmek için vize almak gerekiyor. Hatta, Özbekistan'a gitmek ve orayı gezmek isterseniz vize alamama yahut çok zorlukla alma durumunda kalabiliyorsunuz. Avrupa Birliğinde ise, birlik üyesi devletlerin vatandaşları serbestçe dolaşıyorlar. Türk dünyası pasaport, vize, sınır engellerini asgariye indirmeli ve Türkler, Türk dünyasında kolayca, serbestçe gezebilmelidir. Orta Asya Türk ülkeleri bize nisbetle son derece ucuzdur. Hali vakti yerinde olan Türkiyeliler akın akın oralara gitmeli, gezip tozmalıdır.
Özbekistan, dini-İslami tarih bakımından sanki İslamiyet'in ikinci doğum yeridir. Sahih-i Buhari'yi tasnif eden İmam-ı Buhari oralıdır, türbesi oradadır. Ehl-i sünnet'in akaid imamlarından İmam-ı Matüridi'nin türbesi oradadır. İmam-ı Tırmızi, İmam Ebül-Leys Semerkandi, Nakşiliğin silsiletüzzeheb'inin ondan fazlası hep orada yatıyor. Türkiye'den her yıl umre seyahat ve ibadeti için Arabistan'a binlerce Müslüman gidiyor. Niçin, akın akın Türkiyeli Özbekistan'a gitmiyor? Özbek rejimi, siyasi mülahazaları bir kenara atıp, Türkiye Müslümanlarına kapılarını açmalı, gereken giriş kolaylıklarını sağlamalıdır. Biz elbette terörizme karşıyız, fitne ve fesat çıkarılmasını istemeyiz. Bu konuda tedbir alsınlar, lakin temiz ve iyi niyetli Türkiyeli Müslüman Türklere kapılarını kapatmasınlar.

KÜLTÜR VE SANAT İLİŞKİLERİ GÜÇLENDİRİLMELİDİR

Türk dünyasının yüzlerce büyük şehrinde Türk Kültürü merkezleri açılmalı, bunarlın zengin kütüphaneleri olmalı, buralarda çeşitli Türk lehçeleri okutulmalı, Türk sanatkarlarının eserleri sergilenmeli, Türk dünyasına ait milli el sanatları öğretilmelidir. Sanat tek başına bir lisandır. Türklerin yüzlerce İslami-milli sanatı ve zenaati vardır. Bunlar, bütün Türk dünyasında müştereken öğretilmeli, üretilecek sanat ve zenaat eserleriyle önce Türklüm alemi tezyin edilmeli, bir yandan da bütün dünyaya gönderilmeli, satılmalı, tanıtılmalıdır. Sanat büyük bir güçtür. Bunu ihmal etmek bir nevi, dolaylı intihar olur.

TÜRKLERİN, TÜRKÇÜLERİN EN BÜYÜK ŞAHSİYETİ

Şu husus çok iyi bilinmeli ve anlaşılmalıdır ki, Türkler Lenin, Marks, Stalin gibi komünist Rusların, Mao gibi Çinlilerin veya başka ateist diktatörlerin peşinden giderek yücelmez, izzet, şeref ve selamet bulmaz. Yine Türkler Moiz Kohen(Tekin Alp) gibi Yahudileri rehber ve önder tanıyarak da yükselmez. Türklere, kendi kavimleri içinden çıkmış büyüklerin önder, rehber, kılavuz olması gerekir. Bizim tarihimizde böyle ulu Türkler mevcuttur, dışarıdan ideoloji ve büyük adam ithal etmeye mecbur değiliz.
Türk dünyasının ulu şahsiyetlerinden, maneviyat güneşlerinden biri Ahmed Yesevi hazretleridir. Bir zat bir hükümdar, han, sultan değildi ama onların çok üstünde bir maneviyat ve gönül sultanıydı. İlimde, irfanda, ahlak ve fazilette, hikmette çok yüce idi. Biz Müslüman Türkler Ahmed Yesevi hazretlerinin eteğine tutunur, onu mürşid ve rehber olarak kabul edersek yücelebilir, izzet, hürriyet ve selamete kavuşabiliriz.
Hiç birimiz ondan daha fazla Türk olamayız.
Hiç birimiz ondan daha fazla Müslüman olamayız.