TÜRK DÜNYASINA BAKIŞI
Doğu Türkleri tarihin eski çağlarında Çinlilerin tesir ve nüfuzu altına girerek bozulmuş, yakın tarihlerde Rusların baskı ve boyunduruğuna esir olmuştur. Batı Türkleri ise son asırda, içlerindeki iki kimlikli, dıştan Müslüman ve Türk görünen, asıl kimlikleri ise Yahudiliğin bir mezhebi ve kolu olan Sabetaycıların tesir, nüfuz ve hakimiyeti altına düşmüştür.
Şu anda, eskiden Sovyet kolonisi olan Orta Asya Türk devletlerinde büyük ve ağır bir Yahudi tesir ve baskısı hüküm sürmektedir. Bu Yahudilerin bir kısmı belli ve açık Yahudidir, bir kısmı ise crypto-Yahudidir.
Türklerin düşmanları, onları güçsüz ve zelil hale getirmek için İslam'a olan bağlılıklarını gevşetmeye çalışmışlar, son yüz yıl içinde bu tahrip faaliyetinde hayli başarılı olmuşlardır. Bir kavim, kendisine şeref, izzet, üstünlük, güç veren bir dine ve medeniyete arka çevirirse akıbeti zillet, esaret, zaaf olur. Bunu anlamak için büyük tarihçi, büyük mütefekkir, büyük filozof olmak gerekmez.
Menfi kavmiyetçiliği destekleyen ikinci grup ise, Osmanlı Devletini parçalamak isteyen Hristiyan misyonerleriydi. Onlar, bir cihan devleti, bir “Milletler Birliği” olan Osmanlıyı parçalamak için önce Hristiyan unsurlara milliyetçilik ve bağımsızlık aşısı yapmış daha sonra Türklere, Araplara, Arnavutlara milliyetçilik ve bağımsızlık fikirlerini şırınga etmişti. Türkleri kendi aralarında, Müslümanları daha geniş bir planda kendi aralarında bir ve beraber tutan İslam'dı, onlara güç ve üstünlük veren yine İslam'dı. Türkler, Araplar İslam'dan uzaklaşırlarsa elbette bağımsızlıklarını, devletlerini, hürriyetlerini, haysiyetlerini, üstünlük ve izzetlerini yitireceklerdi. Nitekim de öyle oldu.
Bu aralar şu hususu da açıklamamız gerekir ki, iki türlü Türkçülük ve milliyetçilik vardır: Biri yukarıda zikrettiğimiz, İslam'a karşı olanı, diğeri ise İslam'a bağlı ve saygılı olanı. Bir kavme, bir ırka mensup olan bir kimsenin o kavmin, o ırkın iyiliğini, yücelmesini, şerefli ve haysiyetli bir hayat sürmesini, iyilik ve hayırlı işler konusunda diğer kavimlerle yarışmasını elbette ister. Lakin milliyetçilik ve Türkçülük, bir din haline getirilir, İslam'a sırt çevirilirse, İslam'a düşmanlık edilirse iş değişir. O tür milliyetçilik ve Türkçülük menfidir, zararlıdır.
Milliyetçilik ideoloji ve cereyanı, 19. asırda, Fransız ihtilalinden sonra çıkmıştır. Bir ideoloji hiçbir zaman din olamaz, in yerine geçemez, dinin yerini tutamaz. Türkleri sevmek, Türklerle ilgilenmek, Türklere hizmet etmek, Türklerin güçlenmesi, vasıflanması, üstün olması için çalışmaya evet; milliyetçiliği ve Türkçülüğü din yerine koymaya, Türkleri İslam'dan soğutmak ve uzaklaştırmaya hayır.
Sovyet kolonyalizmi sırasında Orta Asya Türkleri Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler diye birkaç parçaya ayrılmış, her birine sözde özerk cumhuriyetler biçilmiş, her birine ayrı bir alfabe yapılmış, her birinin dili ötekinden ayrı tutulmuştur. Sovyet İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu suni devletler bağımsız olmuşlardır. Halbuki bütün Orta Asya Türklerinin federatif bir yapı şeklinde bile olsa tek bir devlet teşkil etmeleri gerekmez miydi?
*Kopukluğa sebep olan, alfabe konusundaki tarihi arıza ve kazaların tamirine bağlıdır.
Türkler tarih boyunca ondan fazla yazı çeşidi kullanmışlardır. Alimler ve araştırmacılar bu konuda kitaplar, ilmi makaleler kaleme almıştır. Türklerin kullandıkları yazılar içinde en uzun süre ve en yaygın şekilde kullanılan yazı İslam-Kur'an yazısıdır. İslam dinine, kültür ve medeniyete soğuk bakanlar bu yazıya Arap yazısı diyorlar. Hayır Arap yazısı değil İslam-Kur'an yazısıdır. Bu yazıyı en fazla geliştiren ve güzelleştiren de Türklerdir. İslam yazısına karşı olanlar, nedense Rusların kril yazısına, yahut Frenk dünyasının Latin yazısına muhalefet etmiyor. Moiz Kohen Tekin Alp asabiyeti ve hassasiyeti!
Şu anda ister kril alfabesiyle, ister Latin alfabesiyle okuyup yazsınlar, bütün Türklerin İslam-Kur'an yazısıyla Türkçe okuma ve yazmayı öğrenmeleri şarttır. Bir kavim bin yıldan fazla bir yazıyı kullanmış ve bu yazı ile milyonlarca kitap yazılmış veya basılmış, sayısız dergiler ve gazeteler yayınlanmış, hadsiz, hesapsız tarihi ve kültürel belge bu yazıyla kayda geçirilmiş. Sonra, bir kopukluk oluyor ve bu yazı değiştiriliyor, yasaklanıyor. Böyle bir kavim düşünce, kültür, medeniyet, beyin, eğitim bakımından iflah olur mu?
1970'li yıllarda Türkiye'de devlet üç ciltlik bir edebiyat kitabı basmıştı. Buradaki edebi metinler üç alfabe ile yazılmıştı: İslam yazısı, Latin yazısı, Kril yazısı. (Şimdi iyi hatırlamıyorum, ya Milli Eğitim Bakanlığı yahut Kültür Bakanlığı yayınlamıştı). Sonra bir takım “derin” güçler devreye girdiler ve kitabı piyasadan toplattılar.
İnsanlığın, bundan binlerce yıl önce kullanılmış olan ve şimdi konuşulup yazılmayan eski Mısırcayı bile incelediği, bu ölü dilin lügat ve gramer kitaplarını hazırlayıp bastırdığı bir ilim, iletişim, bilgi çağında Türklerin bin yıldan fazla kullanmış oldukları ve kültürel hafızasının yüzde doksanının bu vasıta ile kayıt altına alınmış bulunduğu bir yazıyı yasaklamak akla, milli menfaatlere, müsbet milliyetçiliğe ve Türkçülüğe elbette uygun olmaz.
Bütün Türk dünyasında en kısa zamanda milyonlarca okur yazara bu yazı öğretilmelidir.
TÜRK DÜNYASINDA DOLAŞIM
Türkiye'den öteki Türk ülke ve devletlerine gidebilmek için vize almak gerekiyor. Hatta, Özbekistan'a gitmek ve orayı gezmek isterseniz vize alamama yahut çok zorlukla alma durumunda kalabiliyorsunuz. Avrupa Birliğinde ise, birlik üyesi devletlerin vatandaşları serbestçe dolaşıyorlar. Türk dünyası pasaport, vize, sınır engellerini asgariye indirmeli ve Türkler, Türk dünyasında kolayca, serbestçe gezebilmelidir. Orta Asya Türk ülkeleri bize nisbetle son derece ucuzdur. Hali vakti yerinde olan Türkiyeliler akın akın oralara gitmeli, gezip tozmalıdır.
Özbekistan, dini-İslami tarih bakımından sanki İslamiyet'in ikinci doğum yeridir. Sahih-i Buhari'yi tasnif eden İmam-ı Buhari oralıdır, türbesi oradadır. Ehl-i sünnet'in akaid imamlarından İmam-ı Matüridi'nin türbesi oradadır. İmam-ı Tırmızi, İmam Ebül-Leys Semerkandi, Nakşiliğin silsiletüzzeheb'inin ondan fazlası hep orada yatıyor. Türkiye'den her yıl umre seyahat ve ibadeti için Arabistan'a binlerce Müslüman gidiyor. Niçin, akın akın Türkiyeli Özbekistan'a gitmiyor? Özbek rejimi, siyasi mülahazaları bir kenara atıp, Türkiye Müslümanlarına kapılarını açmalı, gereken giriş kolaylıklarını sağlamalıdır. Biz elbette terörizme karşıyız, fitne ve fesat çıkarılmasını istemeyiz. Bu konuda tedbir alsınlar, lakin temiz ve iyi niyetli Türkiyeli Müslüman Türklere kapılarını kapatmasınlar.
KÜLTÜR VE SANAT İLİŞKİLERİ GÜÇLENDİRİLMELİDİR
Türk dünyasının yüzlerce büyük şehrinde Türk Kültürü merkezleri açılmalı, bunarlın zengin kütüphaneleri olmalı, buralarda çeşitli Türk lehçeleri okutulmalı, Türk sanatkarlarının eserleri sergilenmeli, Türk dünyasına ait milli el sanatları öğretilmelidir. Sanat tek başına bir lisandır. Türklerin yüzlerce İslami-milli sanatı ve zenaati vardır. Bunlar, bütün Türk dünyasında müştereken öğretilmeli, üretilecek sanat ve zenaat eserleriyle önce Türklüm alemi tezyin edilmeli, bir yandan da bütün dünyaya gönderilmeli, satılmalı, tanıtılmalıdır. Sanat büyük bir güçtür. Bunu ihmal etmek bir nevi, dolaylı intihar olur.
TÜRKLERİN, TÜRKÇÜLERİN EN BÜYÜK ŞAHSİYETİ