7 Mart 2009 Cumartesi

Nazile ABBASLI

Dr. Nazile Abbaslı Azerbaycan Devlet Yabancı Diller Üniversitesini bitirdikten sonra Azerbaycan Devlet Radyo ve Televizyonu Dış Haberler Servisi’nde uzun süre muhabirlik yaptı. Azerbaycan basınında çeşitli makale ve araştırmaları yayınlanan Nazile Abbaslı Azerbaycan’ın siyasi hayatında da aktif rolü ile de tanınmaktadır. Dr. Nazile Abbaslı 1992 - 1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. Basılı yedi kitabı olan araştırmacı yazar, Türkiye’de yayınlanan Kuvay-i Milliye Dergisi’nin yazarı ve idarecilerindendir.
TÜRK DÜNYASINDA AZERBAYCAN
1990'dan sonraki devir, eski Sovyetler Birliğinin bir zamanlar ayrılmaz bir parçası gibi görünen Türk Cumhuriyetleri, patlak veren siyasi değişimle Türklük özlemlerine kavuştular. Kendilerini ağabey Türkiye'nin yanında buldular. Uzun yıllar hasretinde oldukları kimliklerine Türk kimliğine kavuştular. Onlarda ulu önder Atatürk'ün “Ne mutlu Türküm diyene!” düşüncesini kendilerine kalplerinden hiçbir zaman silinmeyen bir slogan kabul ettiler. Bir de en önemlisi dinlerine kavuştular. Hemen hemen herkesin evinde bulunan ama gizli sakladıkları, mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'i ortaya çıkardılar. Kütüphaneler devir edilmiş veya kapalı tutulmuş camilerin kapıları halka açıldı. Bir anda millet bir araya gelerek o güzelim camilerde tamirat ve temizlik işlerine başladılar. Türklük ve İslam dini halkın, Türk halkının ruh yapısının temel felsefesinin esası olduğunu bir daha ortaya koyan bu gelişme bu topraklarda yaşayan insanlarımızı ne kadar mutlu yaptığını sözle ifade etmek bana göre çok zordur. Bu olayı yaşayan kişilerden biri olarak anlatacağım belkide sizlere neler söylemek istediklerimin özünü teşkil eder.
Sınırlar açıldığı zaman ilk işim haritanın önüne sıkı sıkı sarıldığım mukaddes kitabımızla geçmek oldu. Rabbime bol bol şükürler ettiğimi, dinime, Türklüğüme geri döndüğüm için, bu güzel günleri görmeyi yüce Allah'ımız bizlere nasip ettiği için dualar ettim. Ben mutlu idim. Dinim de İslam dini idi. Sakın yanlış anlamayın, lütfen. Eskiden de böyle idik ama yaşadığımız muhit ve 70 senelik siyasi rejim kimliğimizi ve dinimizi içimize gömmeye mecbur etmişti. Türkiye'ye geldiğim sene, yani 1992'de ilk işim namaz kılmayı ve duaları ezberlemek oldu. Ertesi gün ilk ziyaretim Eyüp Sultan Camii'ne oldu. Bu benim yaşadığım bir öykü olsa gerek, benim gibi kim bilir kaç kişi bu olayı yaşadı. Halbuki, kimliksiz ve inançsız yaşamak kadar insanlığa ters düşen ikinci bir amil yoktur.
Bolşevik ihtilali patladığında, Müslümanların çoğu, ihtilalin kendilerini çarlığın zulüm ve baskılarından kurtaran gözüyle bakıyordu. Çünkü, Lenin diye bilinen Vladimir İliç Ulyanov, Müslümanları Çarlara karşı gelmek ve Bolşevik saflarına katmak için bildiri üstüne bildiri yayınlıyor, bu bildirilerde Müslümanların onurlarını iade, dini ve siyasi hürriyetlerini vermek gibi vaatlerde bulunuyordu. Onun 22 Kasım 1917 tarihinde yayınladığı ilk bildiride şöyle deniliyordu:
“Ey Rusya Müslümanları, Ey Volga ve Kırım Tatarları, Ey Kırgızlar, Ey Sibirya ve Türkistan halkı, Ey kahraman Kafkas halkı, Çeçenler ve güçlü Dağlık bölgesi halkı!
Gaddar çarlar tarafından, camileri, mabedleri yıktırılan Kur'anları parçalanan, dinleriyle savaşılan ve kültürleriyle dilleri yok edilen Sizler!
Dininiz, Kur'an'ınız ve ibadet hürriyetiniz için isyan edin. Biz sizlerin dininize ve camilerinize saygı duyuyoruz. Sizlerin örf, adet ve gelenekleriniz hürdür.”
Onlara dokunulmaz diye bağıran Lenin 1919'da yayınladığı bildiride:
“Ey sömürgecilere kurban giden dünya Müslümanları uyanınız…
Rusya Çarlık Hükümetinin politikasından vazgeçti. Bugün ise, Rusya sizlere kölelik zincirini kırmak ve İngiltere baskılarından kurtulmamız için, yardım elini uzatmaktadır. Rusya sizlere dini hürriyetinizi vermekte ve biline ülke hudutlarınızı tanımaktadır. Topraklarınızın en ufak parçasının bile Ermenilere verilmesine müsaade etmeyecektir. Buradaki Müslümanlara tam istiklal verilecektir.”
Onun kendi dünyasında yalan üzerine kurduğu sistem ile kısa zamanda kendisine destek veren milletleri aldatarak 70 sene uyuttu. Ama bir gün gelecek, bu millet uyanarak, kurulan yalan makinesinin parça parça olacağını hayal bile etmiyordu.
Kutsal Muharrem törenlerine karşı açılan kampanyalar, bulunanla ilgili olarak ortaya atılan Sovyet tezleri, Müslüman din adamlarına açıkça takip ve imha edilmeleri, Ramazana karşı teşkilatlı ajitasyon ve mücadele, Kurban bayramına ve diğer dini bayramlara karşı açılan savaş, camilerin zor kullanarak kapatılmaları, ateist propaganda edebiyatı işte, Komünist parti ve Sovyet “Cengaver Allah'sızlar Cemiyeti” teşkilatının Azerbaycan'da tahakkuk ettirmeye çalıştıkları İslam aleyhtarı siyasetinin esas hatları olmuştur.
Şimdi o günler tarihe karıştı. Bütün Türk dünyası kendi özgürlüğüne kavuştu. Geçmişini unutmadı, geleceğe de pembe gözlüklerle bakmadı diye düşünüyorum. Geçmişinden ders alamayan bir halk dostu düşmanından ayıramaz. Büyük Türk dünyasının daha da güçlenmesi için güzel dinimizin etrafında daha sıkı birleşmeli, kimliğimizden koparmak isteyenlere ecdatlarımızdan aldığımız kol kanadın gücünü göstermeliyiz. Soyu olan, tarihi olan, parlak geçmişi olan bir milleti kimse kolay kolay parçalayamaz. Parçalamaya kalkıştığı an başına gelecek var demektir. Türkü İslamiyet'ten, İslamiyet'i de Türkten ayrı düşünmek cehalettir. Bütün Türklerin geçtikleri yol ise hak ve adalet yoludur. Bu yol cehalet yolu değil büyük Turan yoludur. Ziya Gökalp'in söylediği gibi:
“Turan, bütün Türklerin geçmişte ve gelecekte bir gerçek olan büyük Vatanıdır”. Bu vatanın tam ortası ise ateş yurdu Azerbaycan'dır