7 Mart 2009 Cumartesi

Servet ARMAĞAN

1939’da doğdu. Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yaptı. Aynı fakültenin Anayasa Hukuku kürsüsüne asistan oldu (1961). Anayasa Hukuku dalında hukuk doktoru (1966), üniversite doçenti (1971) ve profesörü unvanlarını aldı (1976). Şanlıurfa Harran Üniversitesi’ni kurdu ve 4 yıl rektörlüğünü yaptı (1992-1996). 100’den fazla bilimsel makale ve 50 civarında kitabı yayınlandı. Halen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir.

İSLAM DÜNYASINDA BİRLİK

İslam devletleri aralarda çeşitli birlikler kurmuşlardır, ama bir kısmı maalesef âtıldır, yani çalışmaz haldedir. Bu sebeple en önemli nokta, aralarındaki kardeşlik bağlarını, İslamiyet'in istediği tarzda kurmaları ve geliştirmeleridir. Bu kardeşlik bağı “siyasi birlik” İslam ortak pazarı” vb. gibi birlik çalışmalarından daha önce gelir.

21. Yüzyılın başında "İslam dünyası"nın genel görünümü başlığı altında bazı düşünce ve müşahadelerimi açıklayacağım. Ümit ve temenni ederim ki, bu gibi konularda düşünmek ve düşündüğünü medeni ölçüler içinde açıklamak alışkanlığı bu vatan üzerindeki bütün gençlerimize sirayet eder, birbirleri ile silahlarla değil dilleriyle konuşurlar. Bu suretle gençler kendi üzerlerine düşen vazifeleri kısmen ifa etmiş olurlar.

İslam Dünyasının bünyesi ve problemleri, anlatılması ve hakkında yazılması zor bir konudur. Çünkü uzun bir tarihi geçmişi, 1,5 milyarlık bir nüfus, 40 dan fazla devlet, dünyanın en stratejik bölgesinde yayılmış bir dünyadır ve içinde en az 10 müstakil dil konuşulur, yaklaşık 50 civarında ırk ve etnik gruptan meydana gelen bir topluluktur. Bu kadar değişik özellikleri olan bir dünyanın bünyesi ve problemleri elbette kısa bir makale çerçevesinde kolayca anlatılamaz.

Biz aşağıda İslam Dünyasını panoramik bir bakışla anlatmaya çalışacağımız. Anlatırken de, 40 yıllık üniversite hayatımızın bize kazandırdığı tecrübeyi kullanacak, senelerdir arap devletleri anayasaları üzerindeki tercüme ve çalışmalarımızı ve arap devletlerinde yaklaşık 10 yıl kadar süren araştırma ve müşahadelerimizi kullanacağız.

1- Hicret-İlk Devlet-İlk Anayasa:

Evvela birkaç noktayı belirtmek lazım:
Hicret Peygamber Efendimizin (ASM) Mekke'den Medine'ye yaptığı bir yolculuk, bir seyahattir. Mekkelilerin şerrinden ve eziyetinden, Allah'ın emri (Bkz. Nisâ Suresi, âyet, 100; Bakara, 218; Enfal, 72.) müsaadesi geldikten sonra Medine isimli diğer bir şehre gitmesidir.
O tarihte Medine'de hristiyanları ve yahudileri de içine alan bir üçlü anlaşma imzalanıyor. Bu anlaşmada Medine ve çevresinde takip edilecek hayat tarzı, karşılıklı münasebetler: müslümanlarla hristiyan ve yahudilerin karşılıklı münasebetleri o zamanki şartlar içerisindeki bir metinde tesbit ediliyor. Bu metin veya misak, "Medine Anayasası" veya "Dünyadaki ilk yazılı Anayasa" diyebileceğimiz bir anayasadır. Bu andlaşma ihtiva ettiği hükümler sebebiyle ve getirdiği manadan dolayı bugün hala üzerinde konuşulan bir metindir.
Hicret hadisesi olsun, hicretten sonra imzalanan Medine Anlaşması olsun, İslam ve dünya medeniyet ve hukuk tarihi bakımından büyük ehemmiyet haizdir. Bu sebeple hicret hadisesi, İslam Takviminin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Ve daha sonra kameri ay tertibi ile takvim seneleri yürümeye başlamıştır. Bu takvime Hicri Kameri Takvim ismi veriliyor, halen 1422. yılında bulunuyor.
İslam dünyası konusu ele alınırken, ilk basamak, "Hicret" ve "Medine Anayasa"sıdır. Bu iki konu iyice anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.

2- İslâm Devletleri
Arada geçen 1425 yıl içinde dünyadaki müslümünların sayısı bir milyardan fazla olmuştur. Bütün harplere ve can kaybına rağmen hâlâ dünya yüzünde bir milyardan fazla müslüman yaşıyor. Bir milyardan fazla müslümanın büyük kısmı 45 müstakil devlet halindedir. Bu devletlerin haricinde de, dünyada daha bir çok müslümanın bulunduğunu (yaşadığını) görüyoruz. Mesela bunlardan Rusyada ve Türki Cumhuriyetlerde yaklaşık yüz milyon civarında müslüman yaşıyor. Fakat bu rakam kat'i değil, zira Rus idaresi bunların sayısını tam olarak bize bildirmiyor. Bunları ancak araştırma yapan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Kızıl Çinde elli milyon kadar din kardeşimiz yaşıyor. Hindistanda kırk milyon civarında müslüman bulunuyor. Bunları yapılan istatistiklerden, bilhassa B.M.'nin yayınladığı istatistiklerden anlıyoruz.
Bir kısım devletlerde ise, müslümanlar çoğunlukta fakat, idare gayri müslimlerdedir. Mesela Lübnan'da idare hristiyanların elinde olmakla beraber, müslümanların daha fazla olduğunu biliyoruz. Bazı Afrika devletlerinde de bu durum mevcut. Mesela Çad'ta ve diğer bazı devletlerde müslümanlar çoğunlukta bulunmasına rağmen, gerek cehalet, gerek idarecilerin azlığı sebebiyle, o devletin idaresi gayr-i müslimlerin elinde bulunuyor. Arnavutluk da bu duruma bir örnektir. Müslümanlar çoğunlukta, fakat idare ise Komünist Partisinin ve mensuplarının elinde bulunuyordu. Binaenaleyh demin söylediğim 44 devletin içine bu bahsettiklerim dahil değil. Bunlar, gayri müslim devletlerde müslüman azınlık (muslim minority) olarak yaşıyorlar; fakat bir devlet haline gelmiş değiller.

3- Genel Manzara
İslâm Dünya'sını teşkil eden devletlere bakacak olursak şöyle bir manzara ile karşılaşırız:
Bir defa nüfusu en fazla olan Endonezya Devleti gözümüze çarpar. Endonezya uzak şark dediğimiz havalide, nüfusu yüz elli milyon olan bir devlet. Bunun dışında Morişst veya Komor adaları denilen mıntıkada ise İslâm Dünyasının en az nüfuslu (150.000) devletini görüyoruz. Komor Adaları Madagaskarın kuzeyinde, Afrikanın doğusunda yer alan İslâm Dünyasının en genç ve en az nüfuslu devletidir.

4- Sömürge İdaresi
Bir diğer nokta şudur. İslâm Dünyasının büyük kısmı batılıların ya da komünistlerin sömürgesi altında yaşamışlardır. Bunların içinde hiçbir zaman sömürge olmamış sadece Türkiye var. Türkiye'nin bazı kısımları çok az bir müddet düşman işgaline maruz kaldığı halde, çok şükür bir sömürge idaresinde yaşamış değildir. 2.Dünya savaşından sonra yavaş yavaş Pakistan, Hindistan ve daha sonraki yıllarda ise diğer devletler istiklallerine kavuşmuşlardır. Bu ne demektir? Bunun çok manaları vardır, bir manası da şu: Bir defa sömürge idaresi demek, sömürgeci devletin o İslam Devletinin iktisadi değerlerini kendi lehinde kullanması, eline alması demektir. Yani Mısırda bir sömürge idaresi mevzubahis olmuşsa, veya Cezayir, Fas, Moritanya'da bir sömürge idaresi mevzubahis olunca, oranın tabii serveti dediğimiz parayla ölçülebilen değerlerini kendi menfeati için kullanıyor ve ülkesine götürüyor demektir.

5-İslam Birlikleri

Halen Dünyada mevcut islam devletleri aralarında Büyük İslam Birliğinin küçük örneklerini kurmuş bulunuyorlar. :
Meselâ: Türkiye başta olmak üzere, 45 müslüman devletin hepsini bu kritere göre müslüman devlet veya İslâm Devleti diye adlandırıyoruz. Bu kriter esas alındığı için, bu özelliklere sahip devletler, bir araya gelip çeşitli sahalarda organizasyonlar kurmuşlardır ve hepsinin de başına İslam veya müslüman kelimesi getirilmiştir ve kullanılmaktadır. Meselâ Türkiye Cumhuriyetinin üye olduğu İslâmi vasıflı teşkilatlardan bazılarını sayalım:

1-İslâm Konferansı Teşkilatı (Organization of the İslamic Conference, OIC. Türkiye Cumhuriyeti üyedir).
2-İslam Devletleri Devlet veya Hükümet Başkanları Konferansı (İslam Zirvesi) (Islamic Summit Conference) (Türkiye kurucu üye ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı, Konferansın başkanıdır).
3-İslam Devletleri Dışişleri Bakanları Konferansı (Conference of Foreign Ministers of the İslamic countries) Türkiye üyedir.
4-İslâm Dayanışma Fonu (Islamic Solidarity Fund).
5-İslâm Ekonomik, Kültürel ve Sosyal İşler Komisyonu (Islamic Commission for Economic, Cultural and Social Affaires).
6-İslami Mesleki ve Teknik Eğitim ve Araştırma Merkezi, "Islamic Center of vocational and Tecnical Education and Research) Türkiye üyedir.
İslami İlim, Teknoloji ve Kalkınma Vakfı (Islamic Foundation for Science, Technology and Development).
7-İslâm Ticareti Geliştirme Merkezi (Isalmic Center for the Development of Trade).
8-Milletlerarası Kızılay İslam Komisyonu (Islamic Commission for International Crescent).
9-İslam Hukuku Akademisi (Islamic Jurisprudence Academy).
10-İslâm Sivil Havacılık Konseyi (Islamic Civil Aviation Council).
11-Milletlerarası İslam Hukuk Komisyonu (International Islamic Law Commission).
12-İslâm Kalkınma Bankası (Islamic Development Bank) Türkiye kurucu ve İdare Heyeti asil üyesidir.
13-Milletlerarası İslâm Haber Ajansı (International Islamic News Agency).
14-İslâm Devletler Radyo Yayıncılığı Teşkilatı (Islamic States Broadcasting Organisation).
15-İslâm Ticaret Odası (Islamic Chamber of Commerce).
16-İslâm Başşehirleri Teşkilatı (Organisation of Islamic Capitals) Merkezi mukaddes Başşehir 17-Mekke-i Mükerreme'dir. Türkiye üyedir.
18-İslâm Gemi Sahipleri Birliği (Islamic Shipowners Association).
19-İslâm Eğitim, İlim ve Kültür Teşkilatı (Islamic Educational, Scientific and Cultural Organisation).
20-Milletlerarası İslâm Adalet Divanı (International Islamic Court of Justice) Kurulmuştur, ama henüz faaliyete başlamadı.

5-En Önemli Nokta : Bu kısa açıklamamızın burasında son olarak şunu belirtelim: İslam devletleri aralarda çeşitli birlikler kurmuşlardır, ama bir kısmı maalesef âtıldır, yani çalışmaz haldedir. Bu sebeple en önemli nokta, aralarındaki kardeşlik bağlarını, İslamiyet'in istediği tarzda kurmaları ve geliştirmeleridir. Bu kardeşlik bağı “siyasi birlik” İslam ortak pazarı” vb. gibi birlik çalışmalarından daha önce gelir.
1 Bu anayasa metni için bkz. Servet ARMAĞAN, Islam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, 4.b.2001, Ankara, Diyanet Işl.Baş.y.sh. 213 vd..
2 Bütün İslâm Dünyasını ve müslüman olmayan devletler ülkesinde yaşayan müslüman azınlıkların sayısını gösteren resmi sayım neticeleri elimizde yok. Ancak zaman zaman medyadaki haberlere göre; halen müslümanların sayısı 1,5 milyara yakındır. 1973'de 500 milyon civarında olan dünya müslümünları tam 3'e katlanmış, ve sayıları ilk defa hristiyan nüfusu geçmiştir. Bu duruma göre dünya nüfusunda her dört kişiden biri müslüman. Batılı ilim adamlarının bazısı bu durumdan endişe duyduklarını açıklamışlar. (Bkz.Aktüel, s.402, 1-7 Nisan 1999).
3 1976'da İslâm Ülkeleri Hariciye Vekillerinin İIstanbul Toplantısında, ben de davetliler arasında bulunuyordum. Burada Komor'un İslâm Konferansı Teşkilatına dahil oluşuna şahit oldum. Bu teklifi Türkiye de destekledi ve daha sonraki bir toplantının oturum sonrası bir yemek arasında Komor adalarının temsilcisiyle görüştüm. Merak ettim, İslâm Konferansına üye olmalarıyla ilgili neler hissettiklerini, neler söylemek istediklerini... "Neler hissediyorsunuz," dedim. "Hissettiklerimi anlatamam dedi. Çünkü daha çok yeni istiklâlimize kavuştuk 42. devletin 43.sü olduk. Bütün İslâm Devletleri bizi kabul etti. Çok memnunuz." Bana nüfuslarının 150.000 olduğunu anlatmıştı. Yanı bizim bir ilçemiz kadar nüfusu bulunuyor. Kendisini alkışlarla 42.devletin bütün temsilcileri salona davet ettiler ve gelip yerine oturdu, İslâm Dünyasının 43.devletini temsil etti. Birçoklarımızın bildiği ve konuşma ve yazılarında kullandığı bir Hadis-Şerif'de; Peygamberimiz (ASV) şöyle buyuruyor. "Eğer başınızdaki bir zenci dahi olsa ona itaat edeniz. "Yeter ki yaptığı iş doğru; İslâmiyete ve Hakk'a uygun olsun. Düşündüm o an, bu temsilci de siyah bir kimse idi. Ileride bu kardeşimiz konferans başkanı veya daha başka bir ilmi toplantının başkanı olarak çalışmaları idare edebilirdi. Peygamberimizin (ASV) 1400 yıl evvel söylediği Hadis gerçekleşebilir. Kendisini tebrik ettim ve ayrıldık.