16 Mart 2009 Pazartesi

Ali EREN

1947 yılında Kırıkkale’de doğdu. Vakit ve Yeni Mesaj Gazeteleri’nde köşe yazarlığı yapmış olan Eren’in, “En Güzel Dualar”, “Dini Hikayeler”, “Her Yönüyle İzdivaç ve Mahremiyetleri”, “Sünbül Efendi ve Merkez Efendi”, “Veysel Karani”, “İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed” adlı eserleri yayınlanmıştır. Özellikle Ehl-i Sünnet inancından sapmalara dikkat çeken Ali Eren, Vakit’teki köşe yazarlığı görevine devam etmektedir.

NEDEN TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ


ABD ve SSCB'den müteşekkil 20. asır güç dengesi, 1980'li yıllarınsonuna kadar devam etti. O zamana kadar, her iki taraf da hem mevcut gücünü korumaya hem de yeni iltihaklarla gücüne güç katmaya yönelik bir politika takip ediyordu. Nihayet, şu veya bu sebeple Berlin Utanç Duvarı'nın yıkılmasıyla beraber Sovyet Sosyalist Cumuhuriyetler Birliği de dağıldı. Ve dünyadaki büyük güç dengesi de sona ermiş oldu.Artık dünyada tek süper güç ABD idi. Eğer karşısında başka birleşik Güçler olmazsa, ABD istediği ülkeye saldırır, hiç bir ülke de bu saldırıya Karşı koyamazdı. Hatta böyle bir saldırı, sadece saldırılan ülkeye zarar vermezdi. Meselâ Asya'daki bir ülkeye saldırsa, bundan dolaylı olarak Avrupa'nın da zarar görmesi tabii idi. Öyleyse, Avrupa tedbirini almalı Ve gücüne güç katmalı, ortaklarını kendi çıkarı doğrultusunda artırmalıydı.

Onlar açısından bakacak olursak, Avrupa niye zarar görsün, Asya ve Afrika'dan elde ettiği gelirler niçin kesilsindi? Kesilmese bile niçin eksilsindi? Bu düşünceden dolayıdır ki, ABD ve AB arasında, açıkça dile getirilmeyen gizli bir menfaat ve sömürme çekişmesi başladı. (Gerçi Asya'da Çin gibi büyük bir güç de var. Ama şimdilik Çin çeşitli sebeplerle "Heeey! Ben de varım" diyememektedir. Demiş veya diyebilmiş olsa bile, onun bu tavrı da diğerleri gibi sadece kendi çıkarı için olacak, asla bizim gibi İslam ülkelerini korumaya yönelik olmayacaktır.)

AB ve ABD'nin ve bu ülkelerdeki yahudi yöneticilerin, Asya ve Afrika'daki birçok ülkelere, bilhassa buralardaki İslam ülkelerine kedinin ciğere baktığı gibi baktıkları kesin ve bu tavırlarından vazgeçmeleri de mümkün değil. Çünkü, onları buna inançları sevketmekte, onlar da inançları doğrultusunda hareket etmektedirler.

Nedir bu inanç? Müslümanların aleyhindeki birbirine paralel olan Siyon ve Evangelis ortak inancı. Bu inanç bulunduğu müddetçe, onların bize kedinin ciğere baktığı gibi bakmaları devam edecektir. AB ve ABD yöneticilerinin, şu anda yaptıkları aynen budur. Allah'ın, Hz. Musa ve Hz. İsa'ya vahyettiği dinlerin asılları, İslamdan ayrı değil. Öyleyse, bu dinlerin mensuplarının İslamla uyum ve ittifak içinde olmaları gerekir. Ne var ki, Kur'an'da haber verildiğine göre, hıristiyan ve yahudilerin şu anda ellerindeki kitaplar, orjinal ilâhî kitaplar değil. Tavırlarını bu kitaplara göre tayin edenler, onun içindir ki kendileri gibi inanmayanlara hayat hakkı tanımamaktadırlar. Tanısalar bile, tanıdıkları hak kölelikten öteye gitmiyor. İnsanları yaşlı-genç, bebek, kadın-erkek- demeden işkence ede ede öldürmeleri, ABD'nin, "Haçlı savaşı başlatıyoruz" sözünün arkasından başlamamış mıdır?

İsrail'in, Filistin'de yaptığı bebek katliâmının ve toplu, sivil öldürme zulmünün kaynağı da orjinalitesini kaybeden Tevrat'taki yahudi inancıdır. Sözde ilâhî olan bu iki inanca dayanan bugünkü vaziyet işte budur... Bir de İslam inancına sahip olan Müslümanların yaptıklarına bakalım: Tarihte, Müslümanların maddi gücü ellerinde bulundurdukları asırlar da olmuştur. Ama hıristiyanlar da yahudiler de Müslümanlardan zulüm ve ölüm görmemek şöyle dursun, devamlı bir himaye ve yardım görmüşlerdi. Zira İslam, inançlı-inançsız her insana adâletle davranmayı emrediyordu. Dolayısıyla, Müslümanların asırlarca yerine getirdikleri de buydu. Müslümanların bu iyiliklerine karşı onların teşekkürleri (!) ise ortada:

Afganistan, Irak, Fellûce, Filistin, vs... Başka Fellûce'lerin olmaması için, ihtiyaç Türk-İslam Birliğine... Kur'an, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e inanmadıkları için hıristiyan ve yahudilerin iman ehli olmadıklarını beyan buyurmakla beraber, onları dinsizlerden ayrı tutarak kitap ehli (ehl-i kitap) olarak tarif eder. Ve yine İslama göre, -Müslüman kadınlar hıristiyan ve yahudi erkeklerle evlenemezlerse de- Müslüman erkekler -mekruh da olsa- hıristiyan ve Yahudi kadınlarla evlenebilmektedirler. İslam fıkhı buna cevaz veriyor. Esasen, ehl-i kitabın, inanç konusunda da ahlâkî konularda da Müslümanlarla uyum içinde olmaları gerekirdi. Tehdidi altında bulundukları fuhuş, uyuşturucu bağımlılığı vs... gibi ahlâksızlıkların üstesinden mevcut incillerle gelemiyorlarsa -ki gelemiyorlar- çözüm İslamdadır; denemeliler..

Cevap "Hayır!"sa, Afganlı, Irak ve Filistinlilerin hakkından geldikleri halde neden kendi memleketlerindeki rezâletlerin üstesinden gelemedikleri sorulur. Habire ahlâkî çöküşe gittikleri halde, hâlâ İslam'a göz atmıyorlar ama, İslam'a inananlara tonlarca bomba atmaktan geri durmuyorlar. Düşünce ve sözleri şu: Müslümanlara yaklaşmaktansa böyle kalmamız daha iyidir. Kendimiz böyle kalarak Müslüman pazarında salyangoz satarak zenginleşmeye, zulme ve sömürmeye devam...

Bunlar, Evangelis ABD'li ve onlara yardımcı olan Avrupalı hıristiyanlardır. Bir de Yahudiler var ki onları da iyi bilmek mecburiyetimiz var. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya'da 6 milyon yahudi yokken, Hitler nereden buluyor da Almanya'da 6 milyon yahudi öldürmüş oluyor! Yahudiler, ısrarlı ve tekrarlı bir propagandayla buna bütün dünyayı inandırdılar. Bu, "Zavallılık, ezilmişlik ve mazlumluk" propagandasının arkasından bir şey daha uyduruldu: Antisemitizm - yahudi düşmanlığı.

Bazı kimseler durup dururken yahudi düşmanlığı yapıyorlarmış. Yahudilerin bu düşmanlıktan korunması lâzımmış... Bir haksızlık karşısındaysalar elbette korunsunlar. Ama el-insaf! Nerede, hangi ülkede, kim veya kimler ve niçin yahudi düşmanlığı yapıyor? Anti semitizm peşinde koşanlar, yani yahudi düşmanları, tanka karşı eli sapanlı Filistinli gençler olmasın sakın! Sinagog baskınları bile buna cevap olamaz. O ne kadar akıllıca bir Yahudi düşmanlığı ki, sinagogun önünde ölenlerin çoğu Müslüman... Velhasıl, yahudiler de hıristiyanlar da insanlığı yanıltıcı Propagandadan vazgeçmezler. Hem zavallı adamın boğazını sıkar, hem de "Yetişin! Beni boğuyor" diye bağırırlar.
Geçmişleri de bugünleri de buna şahittir. Çağların verdiği tecrübeyle biliniyor ki, onlarla yapılan anlaşmalara güvenmek, onlardan iyilik beklemek, hatta yapılan iyiliğe karşılık beklemek hayaldir. Zaten bu gerçeği kafamıza vura vura bize kendileri öğretiyorlar. Öyleyse, tek çare, kâidelerini kendi değer ve inançlarımızdan aldığımız Türk-İslam Birliğini meydana getirmektir. Ancak böyle bir birliğin teessüsüyledir ki, onların zarar, fitne, zulüm Ve katliâmından kurtulmak mümkün olabilecektir.
İslam-Türk Birliği, prensiplerini bu iki isimden alacağına göre, bu birliğin zihninde bile kötülük, kin, buğz bulunmaz. Dilinden kötü söz çıkmaz, müttefiklerini rencide etmez. Elinde zulüm, işkence, katliâm gibi insanlık dışı fiiller zuhur etmez.
İslam-Türk Birliği, hem kendini koruma birliği, hem de başkalarına insanlık öğretme ve insanlıkta örnek olma birliği demektir. İslam-Türk Birliği, kendi gücünü yeniden hatırlama, ortaya koyma, savunma, müdafaa ve insânî münasebetler birliğidir. İslam-Türk Birliği, dünya gerçeklerini farketme ve isabetli Değerlendirme birliğidir; öyle olmalıdır.
İslam-Türk Birliği özet olarak, sadece İslam ve Türk unsurların Birliği değil, şimdiye kadar İslam'a, Türke ve türklüğe her türlü zararı yapagelenlere bile zeytin dalı uzatma birliği, başka bir tarifle, insanlığa refah ve saadet getirme birliğidir...
Yani İslam-Türk Birliği, tarihe ismi kötülüklerle beraber yazılmış olanlara bile iyilik yapma temennisi taşıyan bir birliktir. Elbette bu bir temennidir. Gönlümüz vücut bulmasını istemektedir. Gerçi, herkese zeytin dalı uzatılacaktır da, uzatılan zeytin dalının, icabında bir akrebin kıskacı tarafından kavranabileceği de asla göz ardı edilmemelidir. Zira akrebin sokması kininden değil cibilliyetindendir. Ve bu çağlar boyu hep görülegelmiştir...Vesselâm...

e-mail: info@turkislambirligi.org