9 Mart 2009 Pazartesi

Hasan KARAKAYA

Gazeteci Yazar, Vakit Gazetesi




SES VER EY İNSANLIK… EĞER YAŞIYORSAN!

Yürekler yanık, boyunlar bükük… Diller sessiz, kollar güçsüz!..Gözler fersiz, kadınlar “er”siz, çocuklar öksüz!.. Bir “kan gölü” İslam coğrafyası… Nerede Müslüman, orada gözyaşı!.. Nerede ezan, orada bomba gürültüsü!.. Nerede “gül” ler medeniyeti, orada “gülle”ler!..
Nefes alamıyor Müslüman.. “Özgürlük ve adalet” istediğinde “kan gölü” ne çevriliyor toprakları!..“Uçmak” istediğinde, “bomba”lar, “füze”ler kırıyor kanatlarını!.. Bir aydın, “yüreği yanan bir aydın”, şöyle dile getiriyor duygularını:
Bir çığlık lütfen!.. Allah aşkına yürekli bir haykırış!.. Ne olur bir damla gözyaşı!.. Devam ediyor:
Ortadoğu bütün insanlığın ilk evidir. Ortadoğu yanıyor. Her geçen gün biraz daha ölüyor insanlık… Utancımız artıyor. İnsan olma onurunun büsbütün yitmemesi, gözümüzdeki ışığın, içimizdeki umudun tamamen ve bir daha dönmemek üzere sönmemesi için küçük bir adım!..
Gözler kapanıyor!.. Ocaklar teker teker sönüyor!.. Direnen herkesin tepesine bombalar, kurşunlar ve ölümler yağıyor. Bir merhamet eli lütfen, bir küçük dua, bir güzel yekiniş!..
Sessiz kalıyor “çağrı”lar!.. Kalplerdeki “sancı”lar, yüreklerdeki “ağrı”lar eskisi gibi “güçlü” değil!.. Bir “suçlu” gibi pişmiş Müslümanlar!..
Susuyorlar!..
Onlar sustukça, “ölüm kusuyorlar” Haçlı'nın torunları!.. Minnacık bebeklerin ufak bedenleri “kalbur”a dönüyor “işgalci” kurşunlarıyla!.. “Mabed”ler delik-deşik… Mescitleri hoyratça çiğniyor “kirli çizme”ler!.. Kur'an yerlerde!.. Görmüyoruz!..Duymuyoruz!..
Alzheimer”e yakalanmışçasına bir “unutkanlık” var çoğumuzda!..
Oysa, daha dün; ölüp giden bu insanlar bizim “komşumuz”du!.. Hepsi “dindaş”ımızdı, “kardeşimiz”di!..
Ortadoğu!..
Daha dün, “Salihlerin Yurdu”ydu orası…
Feryat ediyor bir Müslüman:
“Musa'nın izinde yürürdük, İsa'nın dirilten nefesinde, Muhammed'in kutlu çağrısında… Şimdi evimize ateş düştü… Satılığa çıkarıldı evimiz… Arkadan vuranların gölgesi düştü safımıza, suyumuza, soframıza. Rızkımıza göz koydu egemenler. Bir dost selamı yok mu Allah aşkına, bir yardım eli, sevgiye katık edilmiş bir kuru ekmek!..
Doğunun incisi Bağdat nerede şimdi, kimlerin elinde? Kerbela nerede? Ah ne haldedir Basra ve Necef? Ali'nin heybetli sesi hangi minberde yankılanır, hangi kuytuluğu, hangi kahpeliği titretir? Hüseyin'in yiğitçe nidası?
Ya Felluce?
Bütün dünyanın gözleri önünde diri diri toprağa gömülen, alçakça saldırılar eşliğinde devasa bir mezarlığa dönüştürülen Felluce'yi unutmak mümkün mü? Yiğitliğin gür meşalesine güç katan Kudüs ne haldedir? Ortadoğu'nun kalbi olan güzeller güzeli, yiğitler yiğidi Kudüs?.. Müminlerin emiri Ömer'in örselemeye kıyamadığı bahadır Kudüs o kadar mı uzak düştü bizden? El Aksa'nın yiğitlerine, bacılarına küçücük bir yer yok mu yüreklerimizde, birazcık dinlenmeleri için?
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin'in torunları bıkmadılar mı hala oyundan, oynaştan, oyuna gelmekten? İnleyen, ağıtlara boğulan insanlar kimin evinden çıkıyor sahi? Bu gömütlükler, bu tanınmaz hale gelmiş cesetler kimin? Gövdeleri yakılan, sürüklenip sürüklenip götürülen kadınlar, ırzlarına geçilen gencecik kızlar kimin?
Bombalanan işgal edilen, “özgürleştirme” kılıfı altında “esaret”e mahkum edilen “hayvani iştah” ların tecavüzüne uğrayanlar kim? Onlar, oralar aynı zamanda “biz” değil miyiz? Onlar “kardeşimiz” değil mi? Bir “kutlu yolculuk” değimliydi çıktığımız? “Uzun soluklu bir yürüyüş”e çıkmış değimliydik?
Bu kadar çabuk mu tükenecekti “nefes” lerimiz? Umudumuz, bu kadar çabuk mu kırılacaktı?.. Bu kadar kolay mı “pes” edecektik? Sesimiz böylesine “cılız” çıkıp, kollarımız böylesine “aciz” mi kalacaktı? Ne oldu bize?.. Televizyonlarda seyrettiğimiz “duman”lar, tiryakisi olduğumuz “Marlboronun dumanı” değil!.. içtiğimiz coca colanın “kırmızı”sı, bakın ne kadar da benziyor oluk oluk akan “kan”lara!..
Sahi; “yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz” şeyler mi dönüştürdü bizi?.. Onlar mı yönlendiriyor, onlar mı sessizleştiriyor, onlar mı tepkisizleştiriyor bizi?.. Ayağımızdaki “kot”lar ve “bot”lar mı geçit vermiyor “boykot”lara?
Birazcık “şuur” lütfen!.. Birazcık gayret ve dua!.. Bu kadar mı tatlı “koltuk”larımız?.. Bu kadar mı vazgeçilmez “konfor”larımız?.. “Çalışmak ve ailemizi geçindirmek zorundayız !” bir mazeret, bir sığınma olabilir mi?
Eğer öyleyse, “İşgalci Haçlı sürüsü”ne kızmak ve hayıflanmak niye? Öyle ya onlarda, “İşimiz bu!.. Para kazanmak için, öldürmek zorundayız!.. bu yüzden buradayız!” demiyor mu?.. Sahi, “onlardan farkımız” ne?.. Tek amacı “yaşamak” ise; “ölüm” niye var?.. “Hesap Günü”nde sunacağımız “yaşam tarzı”mız bu mu?

Bir “ses” lütfen!.. Yaşadığımızı gösteren bir nefes!..Biraz izzet, biraz metanet ve biraz da cesaret lütfen!.. Hey “enkaz” altındaki 1,5 milyarlık coğrafya!.. Hele cevap ver “imdat”lara!.. Eğer yaşıyorsan!..