4 Mart 2009 Çarşamba

İlhami GÜLER

1959’da Erzurum’da doğdu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğrenim gördü. “Özgürlükçü Teoloji Yazıları”, “Dine Yeni Yaklaşımlar”, “İman-Ahlak İlişkisi”, “Konulara Göre Kur’an Fihristi” (Prof. Dr.Ömer Özsoy’la birlikte) adlı eserleri ve çeşitli yayınlarda çok sayıda makalesi yayınlandı.

MÜSLÜMANLARIN DAYANIŞMA SORUMLULUĞU
Kur'an, hangi ırktan ve dilden olursa olsun inananların ‘kardeş' olduklarını söyler (49/10). İnananlar aynı zamanda birbirlerinin ‘dostu'durlar (5/55). Kur'an inananların birlik ve dayanışma içinde olmalarını emreder (3/104, 21/82, 23/52). Ayrılığa düşmemelerini ister (3/105, 8/46). Müslümanlar, her türlü aşırılıktan uzak ‘orta' ve örnek bir toplum olmakla yükümlüdürler (2/143). Kimlik, kültür, değer, tarih, kader ve coğrafî yakınlığı olan toplumların ve milletlerin kendi aralarında siyasî, hukukî, iktisadî, askerî ve kültürel temellere dayalı dostluk ilişkileri, birliktelikler kurmaları son derece doğaldır. Çağımızda ABD ve AB bunun en güzel örnekleridir.

İslâm toplumlarının da benzer birlikler kurmaları hakları ve hatta vazifeleridir. Tarihte İslâm İmparatorlukları bunun örnekleridir. Cumhuriyet döneminde Ziya Gökalp, Seyyid Bey ve Mustafa Kemal'in bağımsız İslâm ülkeleri arasında bir birlik kurma fikir ve ideallerinin olduğunu biliyoruz. Nitekim Mustafa Kemal ‘Sadabat Paktı'na (İran, Pakistan ve Türkiye) bu amaçla katılmıştır. Fakat Mustafa Kemal'in ölümünden sonra bu idealden uzaklaşıldığı herkesin malumudur.

Müslümanların bu birliği, gayri müslimlere ‘karşı' veya onlara ‘düşmanlık' etmek zorunda değildir. Kur'an şöyle der: “Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasaklamaz.” (60/8) “Onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın.” (9/7) Bu ayetler, müslümanların gayri müslimlerle ilişkisinin esasta ‘barış içinde birlikte yaşama' ilişkisi olduğunu ortaya koyuyor. Müslümanlar, kendi kimliklerini koruyarak hakkaniyete dayalı olarak başkalarıyla her türlü (siyasî, iktisadî, kültürel vs.) ilişkiye girebilirler.

Nitekim, Hz.Muhammed Medine'ye hicret edince oranın meskunları olan Müşrikler ve Yahudilerle Medine'nin ‘güvenliği' çerçevesinde bir anlaşma yapmıştır (Medine Anayasası). Buna ‘ittifak' denebilir. İttifak ayrıdır, dostluk ayrıdır. Sonuç olarak, müslüman halkların ve devletlerin ortak hedefler etrafında başkalarına ‘karşı' olmak zorunda olmayan birliktelikleri sorumluluklarının bir gereğidir. ‘Medenî' olmanın bir ölçüsü, aralarındaki farklılıkların çokluğuna rağmen insanların ortak hareket edebilme kabiliyetleridir. ‘İlkelliğin' bir ölçüsü de aralarındaki ortak paydalar alabildiğine fazla olmasına rağmen insanların bir araya gelememeleridir.